Budala Mişkin
Çelik Fırtınalarında - Ernst Jünger
Kitap Adı: ÇELİK FIRTINALARINDA
Yazar: ERNST JÜNGER
Yorumlayan: Budala Mişkin
Birinci Dünya Savaşına dair ilgi ve bilgimizin Osmanlı İmparatorluğu’nun cepheleri ve özellikle Çanakkale cephesine yönelik olması elbette anlaşılabilir bir durum. Temel eğitimde batı cephesi neredeyse hiç yer almaz. Savaşan dünyada bizim savaşımıza dönüktür gözlerimiz.
Jünger ise bizi kendi savaşına davet ediyor. Gönüllü Mülazım Jünger’in gözünden, Fransız topraklarındaki Alman siperlerinden İngiliz askerlerine bakıyoruz ama kafamızı fazla kaldırmadan. Keskin nişancılardan sakınmalı.
Çamurlu siperlerde, yarı beline kadar suya gömülmüş askerler, sağda solda konserve kutuları, lağımlarında pipo tüttüren subaylar, bombalara verilen isimler, korkunun can kattığı insanlar, canını yitirenler, paramparça olan mahlûka dönen bedenler. Bitmek tükenmek bilmeyen top atışları, metal sesleri, gaz saldırıları altında hâlâ insan kalabilmek, olabildiği kadar. Her yer ceset kokarken kim bilir ne zordur bu. Cesetler kokmadan bile güç.
Jünger’in belleğinde geziniyoruz. O belleğine şaşırıyor biz yaşadıklarına.
“Mevsimler değişiyor, kış oluyor, sonra yine yaz geliyordu ve insan hep harp halindeydi. İnsan yorulmuş ve harbin çehresine alışmıştı, ama tam da bu cepheden bakınca hadiseyi daha yumuşak bir ışıkta görüyordu. Gözleri gördüğünün şiddetiyle artık o kadar kamaşmıyordu. Yola çıkarken yanında olan mânânın tükendiğini ve artık kifayetsiz kaldığını da hissediyordu. Harp daha derin bilmecelerini ortaya koymaktaydı. Zaman, garip zamandı” (s.288)
Salgın zamanında da böyle, yola çıkarken yanında olan mânâ, kapanma uzadıkça bizi terk edecek ve biz yeni anlam bulana kadar mânâsız kalacağız belki de, savaş gibi.
Jünger’in taburuna İspanyol gribi musallat oluyor, bu da öylesine bir tesadüf.
Savaşanlar giderek muharip ruhla dolup taşıyor. Savaşı şehvetin cana kattığı neşe gibi yaşıyor. “Bu adamların içinde, harbin vahşi tarafını barizleştiren ve fakat ona zihin katan bir unsur, tehlikenin madden hissettirdiği bir neşe, şövalyelerdeki kazanma hırsı canlı kalmıştı. Dört swnw ateş içinde eriyip küçülerek gittikçe daha saflaşan ve cüretlenen bir muharip ruhu haline geldi” (s. 159)
Korkakları cesur, cesuru cüretkâr yapan savaşın ortasında, defalarca yaralanan Jünger notlarını yıllar sonra metne dökmüş.
Kitabı, İlyada ile karşılaştıran yazıları gördüğümde çok şaşırmış ve abartılı bir yorum olduğunu düşünmüştüm. Hâlâ öyle düşünsem de bu karşılaştırma gereğini artık anlayabiliyorum. Homeros’un yaralı ve parçalanan bedenleri ile Jünger’in mahlukları kardeşler. Homeros’un anatomik anlatımındaki kusursuzluğu kadar olmasa da Jünger’de kendi bedeni dahil pek çok vücudu parçalanırken özenle tasvir ediyor. Homeros savaşın orta yerinde, kör gözleriyle taraf tutmadan anlatırken kapışmayı, Jünger savaşın içinden subay olarak anlatır, yine de canından başka taraf tutmadığını düşünürüz. Homeros Tanrılarını savaşa sokarken Jünger’in savaşını Tanrılar terk etmiştir.
Metnin müthiş çevirisi için Tevfik Turan övgüyü hak ediyor. Muharebe sözlüğü gibi kısımları etkileyici biçimde söylerken dilin tüm imkânlarını kullanmış. Bazen zorlansam da çevirinin lezzeti damağımda kaldı.
Künye:
Çevirmen: Tevfik Turan
Yayınevi: Jaguar Kitap
Baskı Tarihi: 2019-12-10 Baskı Sayısı 1.
ISBN 6257027007
Baskı Dil: Türkçe
Sayfa Sayısı: 320
Yazar: ERNST JÜNGER
Yorumlayan: Budala Mişkin
Birinci Dünya Savaşına dair ilgi ve bilgimizin Osmanlı İmparatorluğu’nun cepheleri ve özellikle Çanakkale cephesine yönelik olması elbette anlaşılabilir bir durum. Temel eğitimde batı cephesi neredeyse hiç yer almaz. Savaşan dünyada bizim savaşımıza dönüktür gözlerimiz.
Jünger ise bizi kendi savaşına davet ediyor. Gönüllü Mülazım Jünger’in gözünden, Fransız topraklarındaki Alman siperlerinden İngiliz askerlerine bakıyoruz ama kafamızı fazla kaldırmadan. Keskin nişancılardan sakınmalı.
Çamurlu siperlerde, yarı beline kadar suya gömülmüş askerler, sağda solda konserve kutuları, lağımlarında pipo tüttüren subaylar, bombalara verilen isimler, korkunun can kattığı insanlar, canını yitirenler, paramparça olan mahlûka dönen bedenler. Bitmek tükenmek bilmeyen top atışları, metal sesleri, gaz saldırıları altında hâlâ insan kalabilmek, olabildiği kadar. Her yer ceset kokarken kim bilir ne zordur bu. Cesetler kokmadan bile güç.
Jünger’in belleğinde geziniyoruz. O belleğine şaşırıyor biz yaşadıklarına.
“Mevsimler değişiyor, kış oluyor, sonra yine yaz geliyordu ve insan hep harp halindeydi. İnsan yorulmuş ve harbin çehresine alışmıştı, ama tam da bu cepheden bakınca hadiseyi daha yumuşak bir ışıkta görüyordu. Gözleri gördüğünün şiddetiyle artık o kadar kamaşmıyordu. Yola çıkarken yanında olan mânânın tükendiğini ve artık kifayetsiz kaldığını da hissediyordu. Harp daha derin bilmecelerini ortaya koymaktaydı. Zaman, garip zamandı” (s.288)
Salgın zamanında da böyle, yola çıkarken yanında olan mânâ, kapanma uzadıkça bizi terk edecek ve biz yeni anlam bulana kadar mânâsız kalacağız belki de, savaş gibi.
Jünger’in taburuna İspanyol gribi musallat oluyor, bu da öylesine bir tesadüf.
Savaşanlar giderek muharip ruhla dolup taşıyor. Savaşı şehvetin cana kattığı neşe gibi yaşıyor. “Bu adamların içinde, harbin vahşi tarafını barizleştiren ve fakat ona zihin katan bir unsur, tehlikenin madden hissettirdiği bir neşe, şövalyelerdeki kazanma hırsı canlı kalmıştı. Dört swnw ateş içinde eriyip küçülerek gittikçe daha saflaşan ve cüretlenen bir muharip ruhu haline geldi” (s. 159)
Korkakları cesur, cesuru cüretkâr yapan savaşın ortasında, defalarca yaralanan Jünger notlarını yıllar sonra metne dökmüş.
Kitabı, İlyada ile karşılaştıran yazıları gördüğümde çok şaşırmış ve abartılı bir yorum olduğunu düşünmüştüm. Hâlâ öyle düşünsem de bu karşılaştırma gereğini artık anlayabiliyorum. Homeros’un yaralı ve parçalanan bedenleri ile Jünger’in mahlukları kardeşler. Homeros’un anatomik anlatımındaki kusursuzluğu kadar olmasa da Jünger’de kendi bedeni dahil pek çok vücudu parçalanırken özenle tasvir ediyor. Homeros savaşın orta yerinde, kör gözleriyle taraf tutmadan anlatırken kapışmayı, Jünger savaşın içinden subay olarak anlatır, yine de canından başka taraf tutmadığını düşünürüz. Homeros Tanrılarını savaşa sokarken Jünger’in savaşını Tanrılar terk etmiştir.
Metnin müthiş çevirisi için Tevfik Turan övgüyü hak ediyor. Muharebe sözlüğü gibi kısımları etkileyici biçimde söylerken dilin tüm imkânlarını kullanmış. Bazen zorlansam da çevirinin lezzeti damağımda kaldı.
Künye:
Çevirmen: Tevfik Turan
Yayınevi: Jaguar Kitap
Baskı Tarihi: 2019-12-10 Baskı Sayısı 1.
ISBN 6257027007
Baskı Dil: Türkçe
Sayfa Sayısı: 320